Deniz Köker. Çeyiz

Ablam irili ufaklı dantelleri bulduğu yere örtüyordu. Çok bir yer de yoktu aslında. Damacanın, Aygaz’ın üstü, portatif masanın ortası, Mediha Teyzeler’in sabah katlayıp koydukları uyku tulumları, oğulları Sarp’ın üç tekerlekli bisikletinin gidonu hepsi dantellerden nasibini aldı. Küçük beyaz plastik tabureye bir fiskos örtüsü serip, üzerine babamın bir saat sırada bekleyip aldığı buz olmuş çayları yerleştirmesine dehşetle bakıyordum.

Saçlarını, tüm mahallenin çeyizlerini yapmaya yardım eden Kiraz Nine’nin yaptığı al yazmasıyla topladı, küçük kırık aynaya baktı. Gördüklerinden memnun gözüktü.

Ah ablam. Çok korkuyorum ne olur normale dön. Oysa ne iyiydin. Çadırdaki beşinci günümüze kadar en dirayetli sendin. Beni son anda çekip çıkardın, her şeyin toz toprağa dönüşmesinden az önce. Annemle babamın çıkarılışını bekledin yerle bir olan evimizin başında. Beni tir tir titrerken sakinleştirdin, annemleri getireceğine söz verdin. Getirdin de. Hangi ara kaptıysan çeyiz bohçanı bile kurtardın. Bu sabaha kadar ne kadar iyiydin. Mesut abinin çıkarıldığını duyana kadar. Bu kadar gün dayanamayacağını biliyordun da, yine de umut ediyordun galiba.

Köşeme sindim, onu izliyorum. Annemin babamın ayağına çeyizindeki gelinlik damatlık terliklerini giydirdi. Annem kolundaki sargıyla çok müdahale edemedi bile. Uzattı ayaklarını. Babamın gözlerinde eyvah gitti kızım bakışı. Bir süpürge bulmuş nereden bulduysa. Sarı mısır püskülü gibi olanlardan. Çadırın içini süpürmeye başladı. Dip köşe. Mediha Teyze’leri kaldırdı yerinden, “Bi kalk Mediha Teyze” diye. Mediha Teyze bana kaçamak bir bakış attı. Başını önüne eğip, “Vah vah”dedi.

Ablam durmuyordu. “Ohooo, leş gibi oldu burası. Burayı temizleyeceğiz de, daha öğlen yemeğini yapacağız.” Üstü pembe gül nakışlı el havlularını çıkardı. Her yatağın üstüne bıraktı birer birer. Mediha Teyze, “Sağol kızım eline sağlık” dedi.

“Mediha teyze, bak ayak altında durma, toz altında kalırsın, dışarı çık sen” dedi ablam. Hiç hoşlanmazdı aslında kadından nişanına da çağırmak istememişti, annem “Olur mu kızım? Nasıl kapıyı açınca birbirimizin yüzüne bakacağız” demişti. “Anne bıktım milleti mutlu etmekten.” “Aman az kaldı işte, mutlu mesut yaşarsın bundan sonra.” Annem komşularımıza hiç laf ettirmezdi. Nişandan sonra gevşek kocası, “Allah Mesut etsin he hee” esprisini yapınca ablam arkasını dönüp, işaret parmağını ağzına götürerek bana gizlice kusma işareti yapmıştı. Artık komşularımızla aynı çatı altında kalıyorduk. Aynı çadır altında mı demeliyim yoksa. Mediha Teyze, başımıza bunlar gelmese, şimdi bir köşe başında ablamın durumunu anlatıyor olurdu. Şimdi anlatacak, anlatsa da dinleyecek pek kafa dengi yoktu galiba. Belki biraz zaman geçtikten sonra yan çadırlarla bilgi alışverişinde bulunmaya başlardı.

Ablam çadırın dışına çıkmıştı. Çadırın önünü süpürüyordu. Kırmızı yazmasına başkaldıran kumral saçları uçuş uçuştu. Bir türkü mü söylüyordu ne? Arada gülüyor, sonra türküsüne devam ediyordu. Çadırın önündeki portatif masanın altını, tabureleri çekip her yeri süpürdü. Yeri kazarcasına, tüm toprağı süpürerek yok edebilirmişcesine. Süpürdü. Temizliği bitirdi.

Sakince geldi. Al yazmayı çıkardı başından. Başharfinin işlendiği yakası dantelli bornozunu buldu, üzerini çıkartmaya başladı. İnanılmazdı. Anadan üryandı. Erkekler gözlerini kapattılar hemen. Kadınlar koşup elindeki bornozu üzerine sarmaya çalıştılar. Çocuklar koca gözlerini kaçırmaya bile vakit bulamadılar.

“Bırakın, bırakın yıkanıcağım. Yıkanmamı engelleyemezsiniz.”

“Yıkanacaksın kızım tamam yıkanacaksın. Sıcak su hazır olsun yıkanacaksın” dedi Mediha Teyze. Kadının ucundan tutmaya çalıştığı bornozunu çekti hırsla:

“İnanmıyorum size, bi de Allah Mesut edecekti ha, sıcak su da hazır olmayacak, inanmıyorum. Bırakın çeyizimi…

 

İstinad: Anasayfa – Oggito

Müəllif hüquqları qorunur. Materialdan istifadə zamanı istinad etmək vacibdir.

Bir cavab yazın

Sizin e-poçt ünvanınız dərc edilməyəcəkdir. Gərəkli sahələr * ilə işarələnmişdir

Next Post

Milan Kundera. Sürətlənən tarixdə eşq

Philip Roth: The Professor of Desire (“Arzu professoru”) Karenin nə vaxtdan bəri Anna ilə sevişmirdi? Bəs Vronski? Görəsən, Annanı razı sala bilmişdi? Anna aseksualıydı? Qaranlıqda sevişirdilər, işıqda? Yataqdamı, xalçanınüstündəmi? Üç dəqiqədə, üç saatda? Bir-birilərini necə əzizləyirdilər?  Sevdiyi qadının qulağına romantik sözlər pıçıldayırdı, ədəbsiz sözlər? Yoxsa səssizcə sevişirdilər? Bu barədə heç […]